15 Haziran 2010 Salı

Mektubunuzu Orhan Bey'e ilettik.

Date: Monday, September 22, 2008, 9:59 AM
Sayın Seçil Ertuğrul,

Mektubunuzu Orhan Bey'e ilettik. İlginize
teşekkür ederiz.

İyi dileklerimizle,

Nihat Tuna

İletişim

21/09/2008

Sevgili Orhan Pamuk,

İsmim Seçil Ertuğrul. 28 yaşında bir okurunuzum. Eminim böyle yüzbinlerce mektup alıyorsunuzdur ve hepsini okumaya vakit bulamıyor, aslında bulmak da istemiyorsunuzdur. Benzerlerini çokça aldığınızı bilmenin verdiği endişeyle, kendime olan güvenimi kaybetmemeye özen göstererek size bu mektubu yazmaya daha Masumiyet Müzesi'nin ilk sayfalarında karar verdim ve kitabı az önce bitirdiğim bu yağmurlu Pazar
sabahına kadar bekledim. Bu mektubu yazmamın nedeni, kendimle romanlarınızdaki karakterler arasında zaman zaman başetmesi güç, kendime bile ifade etmekte zorlandığım benzer yanlar bulmamdan çok bir yabancıya (sizi kendime çok yakın bulsam da tanışmadığımız için yabancı diyorum.) içini boşaltmanın rahatlığıyla yazıyorum. Ama yine de bu mektubu okursanız ya da okuduğunuzu ben bir şekilde anlarsam çok mutlu olurum.

Sizinle sanırım bundan sekiz yıl once tanıştık, şimdi yazarken farkediyorum da son romanınızdaki sekiz ile burdaki sekiz de tesadüfen buluştu. Hem de sizin belki bu romanın uzun bir bölümünü yazdığınız Cihangir'deki çalışma evinizde diyeyim. Hem de iki kez. Ben o zamanlar 20 yaşında gazeteci olmak isteyen, 32. Gun ekibinde gönüllü yönetmen yardımcılığı ve muhabirlik yapan bir kızdım. Şehbal Şenyurt ile röportaja gelmiştik birlikte. Söz verdiğimiz saatte gelmemize rağmen, siz hazır değildiniz. Daha traş olmamış, kendinizi röportaj için henüz hazırlamamış, giyinmemiş, biraz dağınık
ve gergin bulmuştuk sizi. Hemen arkaya geçip, traş olup, hazırlanmış, giyinmiş
ve başka bir yüzle bir süre sonra yanımıza gelmiştiniz. Ekipteki kameraman ve
kameraman asistanı arkadaşlarım sizi beklerken, evinize gelmeden
önce ve çıktıktan sonra sizin normal biri
olmadığınızı söylemişlerdi bana, ne tuhaf... Daha başkaları, Nobel Edebiyat
Ödülü'nü aldığınızda, bu ödülü sözümona sırf Türkiye aleyhine söylediğiniz
sözler dolayısıyla aldığınızı iddia ettiler söylediklerinizi büyük
olasılıkla okumadıkları halde.

Bugün son romanınızdaki Kemal'in içimi burkan hazin sonu ve zengin ruhu
kadar, evinizin önünden geçerken hep yaptığım gibi önündeki ıhlamur ağacından her seferinde tanıdığım apartmanınızın kapısında bekleyen polisi gördüğümde de benzer burukluğu hissediyorum.

Türk insanını, İstanbul'u, bu toprakların ruhunu, dokusunu hem sizinle daha
çok seviyor hem de paradoksal bir şekilde sizden dolayı bazen nefret ediyorum
ve bütün yaşadıklarınıza karşın, tıpkı doğa gibi bozulmayan iyimserliğinize de
bir kez daha hayran oluyorum. Çok sevdiğiniz bir şarkıyla ya da filmle ya da bir şehirle buluşmuş hissi verdiğiniz ve bu hisleri kayıt altına alacak kadar değerli bulduğum için size bu mektubu yazmak istedim.


Müzenin açılmasını bekleyemeyeceğim, bugün
ya da başka bir gün müzenin olduğu yeri görmeye gideceğim. Kitap siz böyle
kurgulamamış olsaydınız da, okuduktan sonra hikayeyle ilgili bir yere gitme
isteği uyandırıyor. Yanimüze olmasaydı da Çukurcuma'ya gider,
sokaklarda yürürdüm. Sanki, Kemal'in insanın içine oturan hayatının okuru
sarmalayan ağır duygusu ancak müzedeki koleksiyonu gördükten sonra hafifleyecek,
garip...Bu kitabın bir roman olduğuna güçlükle inanmak, sadece okuduğum birşeyin kafamda bu kadar ete kemiğe bürünmesi gurur duyduğum
başarınızın bir başka kanıtı. Okurken, hem doğuştan gelen bir tabiatın eseri olduğunu düşünüyor, aynı zamanda azimli ve istikrarlı uzun bir çalışma hayatınızın olduğunu da sık sık imrenerek farkediyorum.

Masumiyet Müzesi ile ilgili yazacağım birkaç cümlenin ardından mektubuma son vereceğim. Aslında itiraf edeyim, kitap biraz dengemi bozdu çünkü Kemal gibi bazı insanların kırılma noktası hep vardır, sadece tesadüfi bir şey neden olur buna. Biraz bana da öyle oldu galiba. Füsun'u anlamadığımı sanmayın sakın ama aslında bu aşk Kemal'in yarattığı ve devam ettirdiği bir kurgu, başını kendisinin de kaçırdığı, kontrolü kaybettiği bir yol. Serüven diyemedim çünkü serüven sonu mutlu bitmesi
gereken birşeymiş gibi geldi. Füsun'un kitabın başından bu yana ortaya
koyulan eser akıl halini, Kemal'in aşkından ruhu fena hasar görmüş, kaybolan
bir kadının taşkın halleri gibi okudum ama kitabın sonunda daha çok film
artisti olamadığı için üzüldüğünü, Kemal'den sonra bir ömrünün yok yere
geçtiğini söylediğinde nedense biraz hayal kırıkılığı hissettim sanırım....Büyük
olasılıkla daha nedensel bir durum söz konusu ama anlayacağınız üzere ben Kemal'e daha yakınım.

En çok 56 yaşına hiç hiç basmamış çocuksu muzip yanınızı seviyorum.

Bir şekilde yine buluşmak dileğiyle,

Seçil Ertuğrul