23 Mayıs 2014 Cuma

Film tutkunuymuşsunuz..



Genç kız bu söz üzerine muzip bir şekilde güler , bu sözü zamanı geldiğinde bambaşka bir yerde kullanacağını bilerek.. 
 
Geçmişe döndüm. Ben ne zaman tutuldum bu büyülü dünyaya diye sordum kendime, hatırlamaya çalıştım. Hatırladım. Boyumu aşan sıkıntılı zamanlardı. Önceleri kafa dağıtmak için gidiyordum, sonra birşey oldu, sanki Alice’in düştüğü delikten ben de düşmüş, yeni bir dünya keşfetmiştim. Anlatması güç. İnsanın kendi benliğini en çok duyumsadığı yerler vardır hayatta, insan bunu bilir, anlar. Bu bazıları için edebiyat, bazıları için müzik, bazıları için bir insan, bazen bir şehir, bazen bir meslek, bazen bir mevsim, bazen bir renk bile olabilir. Mesela gri mavi denilen renk, sadece bir renk değildir o anlamda ama bu başka bir yazının konusu. Ne diyordum, ben de kendimle en çok buluştuğum yerin, bir sürü boş kırmızı kadife koltuğun, insanda sonsuzluk hissi uyandırdığı büyükçe bir salon olduğunu anladım. En iyi arkadaş, en büyük aşk, en gerçek his, en yakın an burda gizliydi. Ben de o dünyanın içine gizlendim. Peki, nedir beni bu kadar etkileyen, sinema neden bir tutkudur benim için? Anlatmaya çalışayım size. Sinema, bir hayal ürünü olmasına karşın, gerçeğin kendisinden de daha gerçektir çünkü. Gündelik hayatın içinde, bizim için öylesine geçen anları beyazperde kutsar sanki. Bir an donar kalır ekranda, o an öyle güçlü bir şekilde nüfuz eder ki beyninize, gözlerinizde hissedersiniz duyguların tüm ağırlığını. Gözlerinizin yaşla dolmasından söz etmiyorum. O etkiyi en yoğun haliyle sadece gözlerinizde hissetmenizden söz ediyorum. İşte böylesine bir gücü vardır sinemanın. Benim için büyüleyici olan şudur: Herkes, aslında sadece bir hayali ayakta alkışlıyordur, o hayalin kendisine hissettirdikleridir insanları biraraya getiren, başka başka ruhların tek bir anda buluşmasıdır ve herkes gerçeğin kendisinden daha gerçek olan bu anda aslında hapsolmak istemektedir ama tüm mutlu anlar gibi filmlerin de belirli süreleri vardır. .

Hiç yorum yok: